Kül

Elif Akar
2 min readDec 15, 2024

--

05.12.2024

Artık eskidiği için kenarları yıpranmış, uzun süredir el sürülmediği belli olan tozlu defteri eline aldı.

Üzerindeki tozları eliyle aralayıp kapağını açtı. Sararmış yaprakları özenle çevirerek okumaya başladı.

Sanki uzun bir yolculuğa çıktım. Duraklar geçiyor, yol bitmiyor. İnsanlar iniyor, biniyor bense öylece duruyorum. Kulağımda çalan sürekli aynı şarkı, zihnimde sen. İçimde bir duygu çağlayanı var fakat gözlerim kupkuru.

Sanki biri kalbimin orta yerine yumruklarını indirip duruyor.

‘Gelecek istasyon Karşıyaka’ diyor mekanik kadın sesi, düşüncelerimi bölerek.

Bu yol sonsuzluğa uzar, dönmemek üzere beni alır götürür sanıyordum. ‘Yanıldın’ diyor içimdeki ses tasvip etmeyen bir tonda.

Oysa ben zaten koca bir hiçliğin ortasındayım fakat varlığım ısrarla sürmeye devam ediyor.”

Bir sayfa daha.

“Günlerden perşembe. Saat 18.25. Eve varış sürem bir saat kırk iki dakika. Sanki bütün insanlık sokaklara dökülmüş gibi bir kalabalık. İçimdeki huzursuzluk ve ızdırap tüm açlık hissimi alıp götürmüş. Kulağımda hep aynı şarkı. Tek istediğim evime ulaşıp, yastığıma kapanıp ağlamak. Fakat gözyaşlarımın bekleyecek sabrı yok. Hapsolduğu yerden firar eder gibi, tüm bu kalabalığı hiçe sayarak akıyor gözyaşlarım. Bir saat kırk iki dakika boyunca durmadan, yorulmadan akmaya devam eden gözyaşlarım. Neyse ki şehir kalabalık. Arabaların kulakları uğuldatan gürültüsü çoğu kez hıçkırıklarımı bastırıyor.”

Yaprakları sararmış sayfaları çevirmeye devam etti.

“Zihnim dalgalı bir deniz gibi bugün. Tüm melodiler birbirine karışmış.

‘kaçtım kederimden, aynalarda yüzüme bakmam’ diyor bir adam.

‘Ha dindi, ha dinecek derken sel olur’ diyor bir kadın

Kederinden kaçamayan ben. Kederini unutamayan ben. Aynaya baktığında kederden başka bir şey göremeyen yine ben.

Sonra ‘yağdı saçlarıma genç yaşımda lapa lapa kar’ diyor bir adam.

Melodileri durdurmak ve uyumak istiyorum. Fakat hepsi kafamın içinde çalıp durmaya devam ediyor.”

Bir sayfa daha.

“Günlerden pazar, ev sessiz. Duygularım beni köşeye sıkıştırmış, içime derin bir çaresizlik çökmüş öylece oturuyorum. Bir düğümün içindeyim. Sürekli sorup duruyorum kendime ‘Bunları neden yaşıyorum?’ diye. Sonra koca bir sessizlik. Mütemadiyen bir sebep arayıp duruyorum. Biri gelsin, alsın beni karşısına, küçük bir çocuğa anlatır gibi anlatsın istiyorum. Beni düşüncelerimin ve nedensizliğin girdabından çekip kurtarsın. Bir neden versin bana. Kafamda milyonlarca tuhaf düşünce, binbir türlü felaket senaryosu. Bu tıpkı bir uçurumun kenarında sallanıp durmak gibi. Ne kurtulabiliyorum ne de düşebiliyorum. Öyle yorgunum ki artık bırakmak istiyorum kendimi boşluğa. Beni sarsıp duran, varlığını bana hiç unutturmayan bu duygu benimle birlikte yok olsun, atmosfere karışsın, sonsuzluğun içinde kaybolsun istiyorum.

Annemin sesini duyuyorum. Annem.

Karanlık kuyumun dibini biraz olsun ışıkla dolduran annem. Gözyaşlarımı hiç görmemiş olan ama acı çektiğimi bilen annem. Çok yorgunum anne-

Yaklaşan ayak sesleriyle elindeki günlüğü hızlıca kapattı ve çantasına attı. Yol boyunca okuduğu satırları düşünüp durdu. Acısını çekip almak istedi, bir şeyler söylemek. Boğazında düğümlendi cümleler. Biliyordu ki, geçmişin acıları yalnızca yaşayanları acıtabilirdi artık.

Nihayet yolculuk tamamlandığında, sıcak sobanın başına ilişti. Çantasındaki günlüğü çıkardı, bir süre ne yapacağını düşündü. Günlüğü açtı ve artık yıpramış olan sayfaları zorlanmadan defterden koparmaya başladı. Sobanın kapağını açtı ve harlı bir şekilde yanan ateşin üzerine her bir sayfayı yavaşça bırakmaya başladı.

Kâğıt yandı.

Kadın öldü.

Acı kül oldu.

--

--

Elif Akar
Elif Akar

Written by Elif Akar

yazar, çizer | Penetration Tester

No responses yet