Elif Akar
2 min readFeb 3, 2024

Senli Hikaye

Dünya bir rüyaydı, göğün altındaki her şey zehre batırılmış bir rüyanın içindeydi”¹ dedi, kitabın iki yüz yirmi dördüncü sayfasını okurken. Sustu ve bekledi. Anlatmamı istiyordu.

“Günlerden çarşambaydı. Hava kapalı, belki de yağmurluydu. Bir şeyler oluyordu. İçime sığmayan bir şeyler. Olan her neyse, nefes alamıyordum. İçimdeki ses endişeyle irkildi, ne oluyordu? Sanki ölüyordum fakat kalbim atmaya devam ediyordu. Öyle şey olur muydu? Olmazdı. Bu şey her neyse geçmeliydi. Adımlarımı zihnimden uzaklaşmak ister gibi hızlandırdım. Arabaların gökyüzünü uğuldatan gürültüsü bile kafamdaki düşünceleri bastıramıyordu.

İçimdeki isyanın ayak seslerini duyuyordum. Kaçmak istedim, havadaki ayaza meydan okurcasına koşmak. Tüm sesleri susturmak istedim. Tıpkı çıkmaz bir sokağa girmek gibiydi olan biten. Yolun sonunda aşılamayacak duvarlar vardı.

Adımlarım aniden durdu. Olan olmuştu. Belki de hiç olmaması gereken. Buz gibi hava tenimi yalayıp geçiyor fakat ben hiçbir şey hissetmiyordum. Kızgındım, en çok da kendime.

Sırtımı sıvazladı, teselli vermek ister gibi. “Geçecek” dedi.

“Ne zaman?” dedim, bir umut arar gibi.

İşte şimdi yine sessizlik.

“Bana…” cümlemi bitiremedim.

Ve derin bir sessizliğe boğuldu tüm sesler. Öyle ki, hani vardı ya o öfkeli ses, her hatada, hatta her sürçmede beni topa tutan o ses. O bile suskun bu kez. Bir ilki yaşıyorduk ve hiçbiri ne yapacağını bilmiyordu.

“Ne yaptın?” dedi.

“Hiçbir şey.” dedim.

“Dizlerimdeki tüm gücün kaybolduğunu hissettim. Gök üstüme kapanmış da altında ezilmişim gibi. Sussun istedim. Ağlamak istedim. Kaçıp gitmek istedim.“

“Hiçbirini yapamadım.” Yutkundum.

“Yola devam etmek zorundaydım. Sustum ve ona duymak istediklerini söyledim.”

Her şey dün gibiydi. Zaman izleri silmemişti henüz. Renkler solmamıştı.

Evime gitmek istiyordum. Beni güvende hissettiren tek yere. Gökyüzü artık laciverte boyanmıştı. Fırsat bildim geceyi, yol boyunca ağladım. Ağladığım için kızdım kendime. Fakat ağlamaktan başka yapabileceğim bir şey yoktu.

“Hep mi yokuşlar olur be Firuze” dedi.

“Yokuşlar elbet bir düzlüğe ulaşır” dedim, yorgun çıkan sesimle. Fakat burada bir yokuş bile yoktu. Bu yolun sonu çıkmaza varıyordu.

Sustu ve gözleri uzaklara daldı. İçimdeki gürültünün aksine, dışarıda kulakları uğuldatan bir sessizlik vardı.

Aynı cümleyi tekrar ederek, kitabı okumaya devam etti.

Dünya bir rüyaydı, göğün altındaki her şey zehre batırılmış bir rüyanın içindeydi”¹

Uyanmak istedim, lakin zehir çoktan tüm vücudumu sarmıştı.

¹ Yan Lianke - Güneşin Öldüğü Gün, 224

Elif Akar
Elif Akar

Written by Elif Akar

yazar, çizer | Penetration Tester

No responses yet